Öğretmen şiirleri


Öğretmen Olmak İstiyorum

Ben öğretmen olmak istiyorum.
Ben, şairimin mısralarında dil,
Genç kızımın gergefinde nakış nakış gül,
Aşığımın sazında tel,
Öpülesi bir el olmak istiyorum:
Ben, öğretmen olmak istiyorum...
en, çaresizliğin filizlendiği yerde ümit,
Korkunun mayalandığı yerde yürek,
Güçsüzlüğün güçlendiği yerde bilek olmak istiyorum;
Ben, öğretmen olmak istiyorum...
Şu öksüz yavruya sımsıcak kucak,
Şu yetim çocuğa yanan bir ocak,
Çorak toprağa yağan yağmur,
Azgın sulara bend,
Mehmet’imin elinde çağlar açan kılıç,
Doktorumun elinde derman saçan neşter
Mimarımın, mühendisimin elinde pergel, cetvel,
Ben ana ben baba,
Ben Fatih, ben İbni Sina,
Ben Mimar Sinan olmak istiyorum:
Ben, öğretmen olmak istiyorum...
Ben öğretmen olmak istiyorum...
Vatan evladına Türklüğü öğretmek için,
Ben öğretmen olmak istiyorum
İstiklal marşını gururla söyletmek için,
Ben, öğretmen olmak istiyorum
Milletimi muasır medeniyet seviyesine? Yükseltmek için...
Ben, zehirli mantarların,
Deve dikenlerinin ,
Ayrık otlarının boy attığı verimsiz bir toprak değil,
Ben;
Kırlarında elvan elvan çiçeklerin açtığı,
Dağlarında hür kuşların uçtuğu,
Pınarından susayanın içtiği,
Yollarından yiğitlerin geçtiği,
Çiftçisinin başak başak kardeşliği biçtiği
Bir vatan olmak istiyorum:
Ben öğretmen olmak istiyorum...
Ben öğretmen olmasam diyorum...
O zaman kim öğretir güzel Türkçemi
Henüz anne diyen dillere,
Kim öğretir insanlığı, duyguyu genç nesillere,
Kim öğretir büyüğünü saymayı,
Küçüğünü şefkat ile sevmeyi?

Ben öğretmen olmasam diyorum...
O zaman şu körpe fidan
Nasıl öğrenecek sert rüzgârlara göğüs germeyi,
Nasıl öğrenecek, çiçek açıp meyve vermeyi?
Şu gelinlik kızım ,
Şu bıyıkları yeni terleyen delikanlım
Kimden öğrenecek insan gibi sevilmeyi, sevmeyi;
Vatan için, millet için, bayrak için
Göz kırpmadan ölmeyi?
Ben öğretmen olmalıyım diyorum;
Çünkü vatanımı severim,
Çünkü bilirim vatan için ölmesini...
Alnımda şeref tacıdır
Tarihim, Cumhuriyetim, Türklüğüm...

Ben öğretmen olmalıyım diyorum;
Çünkü heyecan veriyor bana
Şu çeşme, şu kervansaray, şu cami, şu türbe;
Şu davul, şu zurna,
Şu halay, şu horon, şu bar, şu zeybek...
Bana heyecan veriyor
Anamın yazmasındaki oya, söylediği ninni, ağıt.
Tat alıyorum ekmeğimden, aşımdan
Gurur veriyor bana milli kültürüm...

Ben öğretmen olmalıyım diyorum;
Çünkü biliyorum affetmesini,
Biliyorum asil duygularla insanları sevmesini...

Ben öğretmen olmalıyım diyorum;
Çünkü inkar etmiyorum tarihimi
Hor görmüyorum geçmişimi,
Atalarım önümde en büyük rehber diyorum.
Çünkü ben özenmiyorum
İnsana, insanlığa saygı duymayan hiçbir fikre,
Çünkü ben bel bağlamadım
Örfüme, âdetime, dinime ters düşen çirkinliklere...

Sen öğretmen olmalısın kardeşim;
Sen namussun, vicdansın, adaletsin...
Sen müspet ilimsin kardeşim
Sen irfansın, inançsın geleceğimi aydınlatan...
Sen, buram buram tüten vatan sevgisi,
Sen, burcu burcu kokan Türklük duygususun.
Sen öğretmen olmalısın kardeşim,
Sen öğretmen olmalısın...

Biz öğretmen olmalıyız kardeşlerim;
Biz görmeyenlere göz,
Duymayanlara kulak,
Yürüyemeyenlere ayak olmalıyız...

Biz öğretmen olmalıyız kardeşlerim kızıyla, erkeğiyle
Layık olabilmek için
Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır? diyen
Ulu önder Atatürk’e...

Biz şairlerimizin mısralarında dil,
Genç kızlarımızın gergeflerinde nakış nakış gül,
Aşıklarımızın sazlarında tel,
Öpülesi bir el olmalıyız :
Biz öğretmen olmalıyız.

M. Nejat SEFERCİOĞLU



BİR ÇOCUĞUN YÜREĞİ
-Öykü şiir-

Yüreklerimizde yaşayan tüm öğretmenlerimize
Her nedense bu mevsimde
Bir buruk sevinç dolar içime
Çocukluğum canlanır içimde
Bir elimde anam, bir elimden babam tutar
İki el değil, sanki iki kanattır, onlar iki yanımda
Uçarım sevinçten... Ve ilk kanat çırpış böyle başlar
Uçarım, bir yuvadan öbür yuvaya
Uçarım, beni saran kucaktan aydınlatan ocağa
Bir ayrılık düşer çocuk bedenime
Daha doyamadan oyuncaklarıma
Bölünür yüreğim ortasından, kalır yarısı evde
Gözlerim kâh kapıda, kâh pencerelerde
Ninnilerimi bir melek söyler şimdi bana
Isıtır ellerimi, çözer düğüm düğüm dillerimi
Ağladıkça siler yanaklarımı ipekten eliyle
Tamamlar beni öğretmenim, tamamlar yüreğiyle
Bir çocuğun yüreği bir anaya, bir yâre
Birde bölünür öğretmene
Bir çocuğun yüreği
Körpe körpe salınır öğretmene
Çocuklarla dolar sokaklar kasımlarda
Yırtık pabuçlarımı alıp elime
Koşarım okulumun ilk günlerine
Giyerim önlüğümü yeniden, hünerli elleriyle dikmişti annem
Gözlerimde domur domur yaş
İçimde kıpır kıpır biraz sevinç, biraz telaş
Ceplerime çerez doldurur ninem, harçlık verir dedem
Ayaklarıma dolanır tekirim
Misketlerim, bebeklerim boynu bükük kalır odasında
Tozu dumana katarak bindiğim
Değnekten atımı  bile bırakır bahçe kapısında
Yürürüm bir yavru serçe gibi
Ürkek adımlarla
Sonra... Karışırım kalabalığa...
Ve göz göze gelirim onunla
O sadece bana bakar
İşte o an bir güven dolar ta ciğerlerime kadar
Yürekte büyür çocuk, yüreğiyle büyür
Ne kadar küçük olsada yaşım
Büyürüm içimde, bulutlara değer başım
Bir çocuğun yüreği bir anaya, bir yare
Bir çocuğun yüreği dal dal büyür öğretmene
Güneş 24 Kasımlarda yeniden doğar alnıma
Bir taze kan dolaşır damarlarımda
Kucaklar sımsıkı sevmeyi öğretir
Har sabah yeniden doğmayı öğretir
O
Yüreğimi
Kutsal bir sandık gibi
Açarken titreyendir
Bana doğru eğilen
Eğildikçe yükselendir
Eldir, Ayaktır, yürütendir
Düşleriyle geleceği büyütendir...
Adım çocuk, umutlarım tomurcuk
Hangi dalda açsam o ışık arar bulur beni
Anam gibi bağrına basar
Çınar gibi sarar beni
Bir çocuğun yüreği bir anaya, bir yare
Bir de açılır öğretmene
Bir çocuğun yüreği çiçek çiçek saçılır öğretmene
Bir serhat türküsü gezer dudaklarımda
Vatanım, Türkiye'm yükselir burcumda
Bir ışık yayılır
Edirne'den Ardahan'a
Esaret, yoksulluk ve karanlık üstüne
Gönüllerde bir kıvılcım çakar
Bir ateş yanar dağ başlarında
Toprak evlerde kandil kandil umut
Hudutlarda çırpınan bayrak olur.
Yanan mumdur, ışıyan yıldızdır gecelerde
Işıksız, yolsuz, çaresiz uzak köylerde
Işıktır, yoldur, tutunacak daldır
Hudutlara sığmaz, bir küçük yürekte
Bir yüreciktir sultandır
O çocuğun yüreği bir anaya, bir yâre
Bir de can olur öğretmene
O çocuğun yüreği  harman olur sevgilere
Bir destan coşkusu dolar yüreğime
Kurtuluşumuz canlanır gözümde
Kocatepe de duman tüter
Çoban ateşi değil, barut kokusudur genzimizi
Yakan
Sular bulanmıştır
Kanlarımızdır Sakarya ya oluk akan
Gün, ölüm kalım günü; gün davranma günü
İş başa düşmüştür
Süngüsü yoktur, kalemini süngü yapar
Mermisi yoktur
İstanbul da Milli Eğitim     Kasım 2002



BEN ÖĞRETMENİM ÇOCUKLAR
Ben öğretmenim çocuklar,
Unuttuğunuz yüzleriniz bende,
Gülüşleriniz, gözleriniz,
Dolaştığınız bahçelerde  kalan
İzleriniz bende.
Bazan sevgiyle dolu,
Bazan kırılmış,
Ama her zaman taze
O duygulu, sıcak, afacan,
Cana can katan sözleriniz bende.
Ben öğretmenim çocuklar,
Şimdilerdeki değil, eski sizlerle yaşarım,
Düşerseniz düşerim, koşarsanız koşarım.
İçimi bir tuhaf eder kan,
Sıyrılmış kollarınız, çizilmiş dizleriniz bende.
Unutmam hiçbirinizi,
Bininizi, on bininizi,
Kendiniz bile unuturken o günlerdeki kendinizi.
Ben görürüm, siz görmeden geçersiniz bazen,
İncinir o eski dost yüzleriniz bende.
Ben öğretmenim çocuklar,
Ayrılsam da sizinleyim sınıfta, bahçede, sokakta.
Hani arada bir kararırdı bakışlarınızda yeşil tahta,
Benim de içim kararırdı o zaman,
O zaman benden kaçan gözleriniz bende.
Sizi yüceltmede sabırsızlanır titizlenirdim,
Taşardı sesim koridorlara, salonlara,
Kayar gibi olurdu altınızda sıra.
İşte o vurucu rüzgâr da savrulan
Uçuk benizleriniz bende.
Bu kardeşten kardeş, babadan baba adama
Ne oldu dercesine kesilirdi nefesleriniz.
Bırakırmıydım eksik kalsın sizde bir yan
Bilgiden, sanattan, insanlıktan..
O gün o çığlığı koparan sizlersiniz bende.
Ben öğretmenim çocuklar,
Usul usul ince
Bereketli yağmurlar gibi yağmak isterim üstünüze.
Çalsın bütün ziller tepelerden, doruklardan
yine bu gün son dersiniz bende...
Coşkun ERTEPINAR



EMMİME MEKTUP
Bir köy öğretmeninin yaşadıkları
Emmi, Karlı dağların tepesinden
Soğuk suların gözesinden,
Dağların bittiği, ufukların tükendiği yerden,
Köyümü sana anlatayım mı?
Yaya yürünen karlı yolları
Geçiyor insanların sabırla şükürle yılları,
Gelmeyecek yolcuyu bekleyen gözleri
Mustafa emmiyi İsmail dayıyı sana anlatayım mı?
İstersen anlatmayayım yavruların yalın ayağını
Anlatayım sana ineklerini, koyunlarını
Doktoru isteyen yok veteriner arayanı
Çocuklarınsa şamarlandığını anlatayım mı?
Bunların yok başka düşüncesi karınları doydu mu?
Hele birde bol demlediysen demsiz çayı
Ama sen beceremezsin kırtlamayı
Yeğeninin çektiklerini anlatayım mı?
Defter yok kalem yok, Nasıl okutursan okut
Dimağlara bir şeyler ek sonra unut
Ben beceremiyorum okutabilirsen gel sen okut.
Çalışsan da emeklerinin boşa gideceğini anlatayım mı?
Fatma yine dersine çalışmamış,
Murat kalemsiz gelmiş,
Ali defterini evde unutmuş.
Bunlardan bana ne diyemediğimi anlatayım mı?
Yalnızlıkla geçen günlerimi,
Elbisesi yırtık, lastiği delik öğrencilerimi.
Birde beni mektupsuz bırakan EMMİMİ
Vefasız çıkan sevdiklerimi anlatayım mı?
Yine de güzeldir diye kendimi avuttuğumu
Bekliyorum, gelmeyeceğini bildiğim yolcuyu
Zaten kaybedersem birde umudumu
Burada yok olup gideceğimi anlatayım mı?
Ama ben ayakta durmalıyım anlatmalıyım davamı
Eğitmeliyim yarının büyüğü yavruları
Ben erisem bile saçmalıyım etrafıma ışığımı
Sen bilirsin davamı ama sana da anlatayım mı?
BİRMUALLİM



ÖĞRETMEN
Bir yolun başındasın, en güzel en ideal,
Bu mutlu yolculuğa ne olur benide al.
Henüz bir öğrenciyim yedi sekiz yaşında
Bir elimde tebeşir kara tahta başında.
Gönlüm mutlu günlerin en tatlı hatırasında,
Bu oturan ben miyim bir okul sırasında?
İşte arkadaşlarım buradalar, artık şenim,
Ders anlatacak şimdi, gül yüzlü öğretmenim.
Ben miyim  parmak kaldıran sana doğru.
Ödev yapmış olmanın gözlerimde gururu.
Bu bir nice zamandır, böylesi akıp giden.
Kaldı bu günaydınlar kaç yıllık teselliden.
Bu kaçıncı özleyiş, bu kaçıncı yolculuk?
Dağların annacından pırıl pırıl bir ufuk.
Bir okul bahçesinde düş gibi bu gün, yarın
Cıvıl cıvıl sesleri taşacak çocukların.
Öylesi serpilecek, hayatı saran büyü,
Sen de söyleyeceksin o güzelim türküyü.
Sende yaşayacaksın bu aşkı destan destan,
Gelişecek ilimle elbet bu güzel vatan.
İnsan bir fidan gibi her gün biraz daha hür,
Doğar hatıralarla, hatıralarla büyür.

Bir yolun başındasın en güzel en ideal,
Bu mutlu yolculuğa ne olur benide al.
Feyzi HALICI
İLK IŞIK
Sen sınıfa girdiğin zaman
Karanlıklar silinirdi kara tahtadan
Ağlayan kitaplar güler
Aç kalan umutlar beslenirdi
Önce içimizde kuşkuyu
Sonra korkuyu yıkardı bakışların
Sesinde sabahlar seslenirdi
Çiçek çiçek açılan gözlerimiz
Çakılıp kalırdı sevincin yüzüne
Bütün geçmiş gelecekle süslenirdi
Sen çıktıktan sonra sınıftan
Birinin sportotodan gelirdi sesi
Birinin kör karanlıktan
Biri bıyık bıyık binerken bir ata
Biri sakal sakal inerdi bir attan
İnan ki
Bazen ağlardık yalnızlıktan
Sen ki bahçıvanı idin geleceğin
Henüz ışımamış yüreklerimize
Güneşin rengiyle güller diktin
O güvercin kanatlı kitapları
İlk sen tutuşturdun ellerimize
Bize düşünceni değil
Düşünmenin yüceliğini öğrettin
Bu yüzden de bir sabah vakti
Siirt illerine sürgün gittin
Yücel Adnan



BEN BİR ÖĞRETMENİM
Ben bir öğretmenim
Okulların birinde
Duymayı, düşünmeyi öğretirim
Derslerimde.
Bir söz yumağıdır, ders dediğin de,
İnsan göklerinden, rahmet yerine
Kitaplar dolusu yağar da yağar...
Fikrin ve duygunun bahçelerinde.
Benim çocuklarım bu bahçelerde
Bu yağmur altında ıslanmadılar...
Bir yağmur sonrası gelin, seyredin!
Her taraf tepeden tırnağa bahar...
Bulutsuz, masmavi dünyalarına
Sevginin, sevincin güneşi doğar.
Böyle çocuklarla dolar her yanım.
Çocuklar kardeşim,
Çocuklar arkadaşım,
Canım...
Onlarda toplanmıştır
Geçip giden zamanım.
Bir parıltı görsem gözlerinde.
Bilgiden anlayıştan yana,
Bir hal olur bana.
Zannedersiniz ki,
Dünyalar benim.
Çocuklar, kitaplar, yazı tahtası,
Enine boyuna bütün zamanlar...
Dört duvar arası bir dershanede
Her dinden, her dilden gelmiş, insanlar,
Bizimle konuşur, hayal ederler...
Bağlanır kalırız kendilerine.
Hikâye anlatır, şiir söylerler,
Mutluluk üstüne, ümit üstüne.
Kurtulup çıkarız dar dünyamızdan!..
Sonsuz bir güzellik sarmıştır bizi,
Pırıl pırıl yanan gözlerimizi.
Her türlü yapmacıktan uzakta,
Temiz ve aydınlık dolu bir dünyada
Özlediğimiz hayatla
Yaşadığımız hayat canlanır
Karşımızda.
M. Gündüz GÖKTÜRK



BENİM GECELERİM
Ben bir muzdarip öğretmenim ama,
Kısa bir yol bilirim
Güneşe, aya...
Bir yol bilirim
Hıçkırıktan kahkahaya...
Yedi sekiz yıldan beridir,
Hamamda türkü söyler gibidir,
En güzel derslerimi
Geceleri veririm yatağımda...
Yumurcaklar beni dinler uzağımda,
Hepsi kulak kesilmiş!
Sınıf alabildiğine geniş mi geniş...
Geceler benim karatahtamdır,
Parmaklarım tebeşir.
Ben bir muzdarip öğretmenim ama
Fecrimde devler güreşir.
Kısa bir yol bilirim
Güneşe, aya...
Bir yol bilirim
Hıçkırıktan kahkahaya...
ASRAL Suat Salih



BEN  KELHOK KÖYÜNDE ÖĞRETMEN
Ben Kelhok köyünde öğretmen
Kopup gelmişim başkent yöresinden
Irmaklar geçmişim dağlar geçmişim
En son istasyonda inmişim trenden
Sonra alıp bavulumu
Keçi yollarına tırmanmışım
Giysilerimin yarısını çakırdikenlerini beğenmiş
Pabuçlarımı sevmiş yolumun sivri taşları
Köye girmişim bir gece yorgun argın
Ertesi gün alıp bu ilk mektubu yazmışım
Ben Kelhok köyünde öğretmen
On dokuzuna yeni basmışım
Telli Ahmet



Gökdelen köyü öğretmeni
Ben Gökdelen köyünde öğretmen Hasan
Ben onaltı martlarda varım.
Kutsallaşırım kürsülerde
Ben vatan olurum; geriliğe yumruk
Sevgi taşırım, sıcak mı sıcak
Ülkü olurum, ışık olurum
Ben Gökdelen köyünde öğretmen Hasan
Ben onaltı Martları düşünürüm
İpince bir sızı girer yüreğime
Dedikleriniz aklıma gelir bir bir
Milyon kez utanırım
Ben Gökdelen köyünde öğretmen Hasan
Ben onaltı Martlarda varım
Ertuğrul KARAKOÇ





KÖY ÖĞRETMENLERİ
Yurdumuz uçsuz bucaksız,
Gökte yıldız kadar köylerimiz var.
Ama uzak, ama harap, ama garipsi..
Alın benim gönlümden de o kadar.


Uzak köylerimizde kuşlar gibi
Her sabah çocuklar size uçar.
Ama küçük, ama büyüyen, ama güleç..
Alın benim gönlümden de o kadar.


Siz kara göklerin yıldızları,
Işıtın yurdumuzu sabaha kadar!
Ama düşe kalka, ama yiğit, ama umutlu..
Alın benim gönlümden de o kadar.

Çemişkezek'te, Patnos'ta, Malazgirt'te doğanlar!
Malazgirt'e, Çemişkezek'e, Patnos'a gitmezseniz,
Çocuklarınız öksüz kalır, yetim kalır,
Köylere ışık iletmezseniz.

Dağlara, vadilere, ovalara
Tespihler gibi saçılmış köyler,
Rüzgara karşı bir bayrak,
Sevinçle türküsünü söyler.
Sevinçle türküsünü söyler
Bir idare lambası küçük, solgun.
En azından üçyüz pare dam
Umudu en azından üçyüz çocuğun.

Ve onlar saçları uzamış,
Çatlak ellerinde çıkınları,
Üç saat, dört saat ötelerden
Yorgundur, sessizdir akınları.

Ve onlar, yıldızlar gibi
Gözleri ışıl ışıl yananlar.
Oyuncak için değil, kâğıt, kalem
Kitap için gizlice ağlayanlar.


Ve onlar âşıktan bilya,
Sopadan at yapanlar.
Kurt yavruları gibi, kuzular gibi
Dağ başlarını çınlatanlar.

........

Çemişkezek'te, Patnos'ta, Malazgirt’te doğanlar,
Bütün bunları düşünmelisiniz.
Yüce ırmaklar gibi sessiz, sürekli
Kağnılarla, arabalarla, kamyonlarla
Akıp köylere gitmelisiniz!


Yurdumuza ışık iletmelisiniz...


Cahit KÜLEBİ



ÖĞRETMENİM
Bütün karanlığın ulu güneşi,
Her gece gönlüme dol öğretmenim.
Kim ki çıkmak ister ömür dağına,
Ancak senden başlar yol öğretmenim.

Hep çürüsün sana küfreden diller,
Kökten kopsun sana taş atan eller,
Senden küçük güzellikler,
güzeller, Sendeki bir başka hal öğretmenim.

Satır satır düşüncemde kanımsın,
Kanımın içinde başka canımsın,
Yaratandan sonra küçük tanrımsın,
Sende hikmet, kudret bol öğretmenim.


Adaletin A harfini sen yazdın,
Zorlukları sen öğrettin, sen çözdün,
Hesabı keşfettin, atomu ezdin,
Sana tüm engeller kul öğretmenim.
Sen ağlarken ya ben nasıl güleyim?
Rehbersiz menzili nasıl bulayım?
Eline, gönlüne kurban olayım,
İşte bir canım var, al öğretmenim.


Mahzuni sızlanır övgüm az diye,
Benden neler çektin, oku, yaz diye,
Gene yatır dizlerine saz diye,
Beni ölene dek çal öğretmenim...
AŞIK MAHZUNİ ŞERİF



SEN ÖĞRETMENSİN
Sen, Yunusça sevdalanan yürek,
Sen Yusuf'ça bükülmeyen bilek
Sen, ipeğe sarılmış çeliksin;
Sen; öğretmensin.

Uzak dağ köylerinin çiğdem çiçeği
Öksüz nevruzu, zemherilerin.
Bahar muştusu kardelensin;
Sen; öğretmensin.

Hani,
Gün batımı tepebaşlarında
Yalnız ağaçlar olur ya;
Yurdumun dört yanında
En ücra dağ başlarında
Yalnız ağaçlar ihtişamında,
Kızıl gurup güzelliğindesin;
Sen; öğretmensin.

Ben tanırım seni,
Çektiklerini ben bilirim.
Dağ köylerinin tipi uğultularında
Yalnızlığını sigara dumanlarına
Efkârını memleket türkülerine yükleyensin;
Sen; öğretmensin.

Sen, bazen Volga, bazen Tuna
Bazen Seyhan, Deli Kür Çay
Bazen Çoruh, bereket yüklü Fırat,
Kaynağı Cennet olan Dicle'sin;
Sen; öğretmensin.

Fatihler yetiştiren Akşemsettin,
Yavuz'un can dostu Hasan Can.
Dervişsin Yesevi ocağında.
İnsan sarrafı,
Yarınların mimarı,
Ahlâk abidesisin;
Sen; öğretmensin.

Kara katran gecelere aydınlık
Sislere rüzgârdır ülkün.
Almadan veren elsin,
Mum gibi eriyensin;
Sen; öğretmensin.

Seni arayanların
Nerede bulacaklarını biliyorum:
Yunus'un sevgisinde,
Yusuf'un çilesinde,
Aydınlık yarınların gözbebeklerindesin;
Sen; öğretmensin..

Sen, elinde ak tebeşir
Kara tahta başında
Karanlık yarınlara
Ak ipliklerle
Aydınlık şafaklar örensin.
Sen; öğretmensin.

Ve
Yiğitçe kafa tutarken kahpeliklere,
Bileğini bükerken namertliklerin
Kahpe kurşunlarla vurulan devsin.
Bayrağın gölgesinde bayraklaşırken
Gönüllerdesin;

Sen; öğretmensin...



OKUL VE ÖĞRETMEN
Okul bir Kâbe’dir, öğretmen ışık,
Yüreğim onların aşkıyla vurur…
Olmuşum onlara ezelden aşık,
Onlardan gelir hep duyduğum gurur.
Öpüp öğretmenin nurlu elinden,
Tavaf et arkadaş ,sen de okulunu!…
Aşmayan ömründe bir köy belinden
Olmaz bu yurdun kölesi, kulu!...
Bizi yetiştiren onlardır, onlar.
Nurlanır onlardan gökteki hilal…
Şu büyük gerçeği biliyor milyonlar:
Onların eseri Mustafa Kemal!...
Koşalım okula haydi çocuklar,
Öğretmen bizleri bekliyor orada…
Aydınlık içinde kalsın ufuklar,
Biz de birer güneş olalım yurda…
Cemal Oğuz ÖCAL
(DİDEM EMRE 6/A 54)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HEM 1. Kademe okuma – yazma kursu zümre öğretmenler kurulu

Okullarda bulundurulacak sivil savunma dosya içeriği