Hayattan alınacak dersler İnşallah, maşallah ve fesuphanallah!
Hayattan alınacak dersler
Birinci ders.
-----------------------------
Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: "Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?.."
Bu herhalde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen Her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nereden bilecektim ki!.. Son soruyu
yanıtsız bırakıp kâğıdı teslim ettim.
-----------------------------
Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: "Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?.."
Bu herhalde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen Her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nereden bilecektim ki!.. Son soruyu
yanıtsız bırakıp kâğıdı teslim ettim.
Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dâhil olup olmadığını sordu.
"Tabii dahil" dedi, hocamız.. "İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar. Onlara sadece
gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz gerekse bile.."
Bu dersi hayatım boyunca unutmadım.
O hademenin adını da.. Dorothy idi.
İkinci ders.. Yağmurda otostop!..
----------------------------------------
Bir gece vakit gece yarısına doğru Alama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu.
Gecen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir zenciye hem de Alabama'da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi Verdim.
Bir hafta sonra kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda.. "Gecen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece
elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıkageldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının başucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın!..
En iyi dileklerimle,
Bayan Nat King Cole."
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Üçüncü ders.. Size hizmet edenleri hep hatırlayın..
----------------------------------------------------------
Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yasında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu.. Çocuk sordu:
"Çikolatalı pasta kaç para?.."
"50 cent!.."
Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
"Peki dondurma ne kadar.."
"35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla.. Dükkânda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki..
Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaşlar temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 centlik bahşiş duruyordu..
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Dördüncü ders.. Yolumuzdaki engeller..
---------------------------------------------
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı?. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz
tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama kayayı da yolun
kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı.. Kese altın doluydu.
Bir de kralın notu vardı içinde..
"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
"Her engel, yasam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.."
Beşinci ders.. önemli olan vermektir..
---------------------------------------------
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı beş yasındaki kardeşinden acil kan nakli idi.
Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevî şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş yasındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip veremeyeceğini sordu.
Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi.
Kan nakli ilerlerken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu.. Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu:
"Hemen mi öleceğim?"
Küçük doktoru yanlış anlamış, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini sanmıştı.
İnşallah, maşallah ve fesuphanallah!
Sultan lll. Selim, İngiltere ve Rusya'nın ittifak ederek Osmanlı Devletine savaş açmasından endişe duyuyordu. Fransız elçisi General Sebastiyani ' nin Padişahı teselli için şu sözleri' söylemişti: .
- Siz İngiltere ve Rusya'dan ne korkuyorsunuz. Sizin daha tehlikeli 3 düşmanınız var ki, onlardan kurtulabilirseniz; karşınızda hiçbir düşman dayanamaz. Sultan lll. Selim:
- Kimdir o üç düşman? Diye sordu. Sebastiyani:
-'" Üçü de dilinizde "t" harfi ile başlıyor: Tembellik, tevekkül ve teseyyüp (adamsendecilik). Bunların yanında aslında güzel Ümitleri müjdelemesi gereken, ama sizlerin çok defa ihmallerinize kalkan yaptığınız üç kelime daha var:
-İnşallah, maşallah ve fesuphanallah! İlk üçünden kurtulur, son Üçünü de gayretlerinize dayanak yapabilirseniz, Türklerin korkacağı düşman kalmaz.
Almanya'da eski bir okulun girişinde şu satırlar yazılıdır:
- Servetini kaybettinse, hiçbir şeyini kaybetmemiş sayılırsın. ..
Sağlığını kaybettinse, belki bir şeyler kaybetmiş sayılırsın. ,
Karakterini kaybettinse, her şeyini kaybetmişsin demektir. .
Gerçekten de karaktersiz insandan, her türlü kötülük ve zarar umulur.
Ondan faydalı, erdemli, güzel bir davranış beklenmemelidir.
Montesquieu, yazılarını okutmak için verdiği bir arkadaşına şöyle demişti:
- Sen şimdi bu yazıları, birkaç saat içinde okuyup bitireceksin.
Fakat 'sana temin ederim ki, bu iş, bana saçlarımı ağartacak kadar uzun ve yorucu çalışmaya mal oldu.
Yorumlar
Yorum Gönder